leylâ olmak
Leylâ: 1. Gece, zifiri karanlık gece. 2. Gece gibi simsiyah. 3. Arabi ayların son gecesi. 4. Fuzulî'nin kaleme aldığı Leylâ ile Mecnun efsanesinin kadın kahramanı.
İtiraf
Anlıyordu. Tüm olan biteni. Anladığını kendine söyleyecek cesareti olmadığı içindi “anlamıyorum” demesi.
Zaman
Bekledi. Anladığı yanlış olsun diye. Bildiği yanılgı olsun diye. Gördüğü gerçek olmasın diye. Bekledi. Umut ederek. Bekledi. Umudunu bekleyerek tüketti.
Geometrik Gerçek
Bir doğru ile bir çember karşılaştılar uzayda. İki noktada kesiştiler: İlk karşılaştıklarında ve ayrıldıklarında.
Kırık
Ne zaman çok soğusa hava sızlar sağ eli. Kırığı kaynamıştı yıllar önce, kırıldığını unutmasın diye sızısı kaldı.
Oyunbozan
Oyunun kurallarını kendisi koyduğu içindir “oynamıyorum” diyememesi. Ve “oynamıyorum” dememek içindir oyunun kurallarını kendisinin koyması.
Kış Masalı
“Bir kış masalıdır bu” dedi masalcı.” Beyaz, aydınlık ve saf. Bahar gelince biten” Ateşin çevresinde masalı dinleyenler şaşırdılar. Daha başından duyunca masalın sonunu.
Meyil
Yatağını değiştiren bir nehir gibidir şimdi hayatı. Her nehir eninde sonunda eski yatağına dönmez mi?
Sırra Ermek
Neyi seçiyorsan onu hakediyorsun. Ve neyi seçmiyorsan, onu haketmiyorsun. Başka sır yok.
Dal
Sonra kış geldi. Sonbahardan sonra daima kış gelir. Soğuk ve şiddetli rüzgarlar esti. Kırılmadı dal. Kar yağdı üstüne, taşıyamadı eğildi. Ama kırılmadı dal. Kırılmadı bahara kadar. Bahara varan kışı geçirmiş bir daldır şimdi. Eğilmiş, kabuklanmış başka bir dal.
Fincan
Karşısında oturan kadının kalbinden geçip diline düşmeyenleri bir bir söyledi. Buna “fal” dendi.
Aşk
Aşk, başını kaldırıp gökyüzüne bakmak gibi. Sonsuzluğu karşısında kaybolacak kadar küçük, o sonsuzluğun kendisiymiş gibi büyük hissetmek. Varlığının daha büyük bir varlığa karışıp anlamlanması. Her an. Yeniden.
Cam Kırıkları
Cam kırıkları biriktiriyor kadın kalbinde. Adamın aklından diline birden düşüveren kaçınılmaz sözcükleri. Uzun konuşmaların içinde, satır aralarına yerleşiveren. Satır aralarını okuyan kadınla aklını susturamayan adamın hikayesi. Bir avuç cam kırığı. Durdukça kanatan.
Seçim
"Yol ayrımına gelince herkes kendini seçer" dedi adam. Uzun bir yol yürüyüp gelmişti. Bilirdi.
Öğrenme Zamanı
"Böyle dokununca dengesini bozacağımı. Dengesi bozulunca düşeceğini. Düşerse tutamayacağımı. Bilmiyordum" dedi. Düşenin ardından bakarken. Uçuruma.
Hikaye
“Ruhun nasıl eşsizse hikayen de öyle. Kimsenin hikayesine benzemeyecek.” yazdı kadın. Başka bir kadına. Şaşırmasın, korkmasın, sevsin diye kendi hikayesini. Cesaret etsin diye. Kendi hikayesine.
Son
Gün yavaşça doğar. Gece yavaşça iner. Birden doğar bir nehir bir kaynaktan. Ve birden dökülür bir denize. Her şey. Başladığı gibi mi biter?
Kırık. Kırık.
Tuzla buz olmuş bir aynanın kırıklarıdır bu kalbine batan senin. Canını yakan bin parçaya bölünmüş görüntün. Kim temizleyebilir ki o kırıkları? Kırıklar gitse de yerleri hep acımaz mı?
Gerçeğe
Gözyaşlarının içinden geçti. Bir. Sözcüklerin içinden sonra. İki. Suskunlukların içinden. Üç. İnkarların içinden. Dört. Soruların, soruların, soruların içinden. Beş. Tüm taç yaprakları açıldı böylece. Çıplak kaldı.
Gizli
Kökleri kırılmıştı ağacın. Dalları gökyüzüne doğru uzanmış, yaprakları güneşe meyletmişken. Kökleri kırık. Kırık. Bakan görmez. Ağacın kendisi bile bilmez.
Şiir
“Şiirinden anladım. Senin de kalbini benimkiyle aynı yerinden kırıp bırakmışlar eline.” Yazdı kadın. Şaire. “Seni acılarından tanıdım”
Gerçek
Anladı ki en çok kalbini kıran, kendine söylediği yalanlar. Kırk yaşında bir gün, bilmediği bir kentte, bilmediği bir hayata bakarken pencereden.
Zamanı Durdurmak
Aklını kaybetti. Akılsız olmak güzeldi. Üç dakika, üç saat, üç gün. Aklın bıraktığı boşlukta, sessizlikte. Çın çın çınlayan kalbinin sesi.
Ardışık
Birbirinin üstüne yıkılan domino taşları gibi. Birbirinin üstüne yıkılıverdi birden. Düşünceler. Tek bir cümle başlattı her şeyi.
Adlandırmak
Adını söyleyince daha gerçek olur mu biri? Kırk defa söylesen adını? Adını söylemeyince kaybolur mu?
Uçurum
El ele tutuşup atladılar. “Belki uçarız” “Belki toprağa varır yürür gideriz” diyerek. İkisi de olmadı.
İlaç
Bir yere çarparsın, kolunu mesela. Kan oturur çarptığın yere. Zonklar. Yalnızca o zonklama var, başka hiçbir şey yok gibi olur o an. Sadece o zonklama. Sonra buz bastırırsın üstüne. Buzun soğuğu bastırır acıyı. İşte o buz gibiydi. Adam. Kadının acısını soğutan. İyi gelirdi. Canı her acıdığında.
Bir Çocuk Öldü
Doğumunu görüp kucağına aldığını mezara koydu bugün. Hiç iyileşmeyecek bir yara. Kalbinin tam ortasında.
Bildiğinden Korkmak
Bilmediği bir boşluğa bırakabilirdi kendini. O boşlukta bile umut vardı belki. Ama ya daha önce dibini gördüğü uçuruma? Bilmedikleri değil, bildikleriydi onu korkutan.
Yara
Çocukluk yaralarına çıkar tüm acılar. Derin ya da değil, kabuk tutmuş ya da ince ince kanayan. Ama hiç kapanmayacak olan.
Dile Gelmek
Anladı. Kendi kendine günler, geceler boyunca içinden söylediklerini. Bir dosta söylediğinde. Duydu kendi sesini. Anladı.
Seçenekler
"Ya sevdiğini olduğu gibi kabul edeceksin ya da olmayacağını" dedi. Hiçbirini kabul edememiş birisiydi.
Lanet
Laneti, karşısındakinin kalbinden ne geçerse anlamasıydı. Ve mucizesi, karşısındakinin kalbinden ne geçerse anlaması...
Ayna
Kadındaki yansımasını seviyordu adam. Kadındaki yansıması değişince... Vazgeçti. Kadından. Peki ya sevmekten kadını?
-mış gibi
Hayat devam ediyormuş gibi yaptı. Günler geçiyormuş gibi. Dün geçmiş gibi. Yarın varmış gibi. Durmamış, düşmüyormuş gibi.
Yaşamak
"Neden yaşıyorum, biliyor musun?" diye sordu. "Yaşamak için bir nedenim olduğundan değil, ölemediğimden"
Özlemek
Uzun gecelerde, yorgun akşamlarda, yağmurlu sokaklarda değil yokluğun. Aydınlık sabahlarda, güzel müziklerde, ağaçların arasından denize vuran güneşte...
Sarkaç
Kalbi şimdi bir sarkaçtır kadının. "İyi ki" ile "keşke" arasında, "dün" ile "bugün" arasında. Sallanıp duran bir sarkaç. Hareket eden ve hiçbir yere varamayan. Kalbi. Kadının.
Ateş ve Kül
"Atma kendini bu ateşe. Yanacaksın, ama kül olamayacaksın. Sadece pişman olacaksın" demek istedi. Kadın, diğer kadına. Diyemedi.
Ölmek mi
Ölüm gibi ayrılık. Bir sevdiğinin ölmesi ve ölmediğini bilmek aslında. Bu kadar da değil. Kendi ölümünü izlemek, bir başka hayatta. Silindiğini. Her gün biraz daha.
Karşılık
Ne tarifi var aşkın, ne de ölçüsü. Herkesin adı gibi sevmesi de farklı. Sevdiği gibi sevilemedi o yüzden işte. Kimse.
Çıplak
Tenini çıplak gördüğü için değil, ruhunu çıplak gördüğü için... Hiç kimsenin bilmediği gibi bilir onu.
Boşuna
İstedi ki kimse nedeni gözyaşının, o gelip silsin gözlerini. Gözyaşları kurudu. Kimse silmedi.
Hak
Ne öfkelenmeye hakkı olduğu için öfkelendi, ne üzülmeye hakkı olduğu için üzüldü. Ne de sevmeye hakkı olduğu için sevdi. Duyguların haketmekle değil hissetmekle ilgili olduğunu öğrenecek kadar atmıştı kalbi.
Hiç
"Mutlu etmeyi isteyecek kadar sevemedin beni. Mutsuz etmeyi istemeyecek kadar sevseydin bari." dedi kadın. Adam duymadı. Hiç. Duymadı.
Kaybetmek
"Sevip de kaybetmek hiç sevmemekten iyidir" yazıyordu kitapta. Sevdiğini ne zaman kaybeder insan?
Hatırlamak
Anılar döküldü üstüne. Bulutsuz bir gecede gökyüzündeki yıldızlar gibi. Sonsuz. Parlak.Güzel. Uzak.
Dalga
Denizde üstünden geçip giden dalga gibi zaman da geçip gidecek üstünden. Derin bir nefes al. Dalga geçene kadar.
Kitabın Sonu
Kitabı okuduktan yıllar sonra bir sabah anladı: Küçük Prens gezegenine aslında tekrar ayak basmadı. Kim bilir bunu anlamak için neler yaşadı?
Yorgun
Düşünemeyecek kadar yorgun olmak için yaşadı günü. Gün akşama vardığında düşünemeyecek kadar yorgundu. Ama özleyemeyecek kadar yorgun olmak diye birşey yoktu...
Bir Konuşma
Sesine sarıldı adamın. Durup derin bir nefes almak gibi, yağmurun ardından birden içini ısıtan güneş gibi. Bir ân. Sesine sarıldı adamın. Mümkün olsa o ânın içinde kaybolsaydı.
İhtimal
Bir mucize olduysa bir kez... O zaman bir başka mucize de mümkün. İnanabilirsin. Dileyebilirsin. Bekleyebilirsin.
Dost
En iyi kadınlar bilir bir başka kadının kalbinin dağılmış parçalarını toplayıp saklamayı. Avuç içlerinde korumayı. Eksilmesin diye.
Kuyu
Dibi olmayan bir kuyuymuş meğer kalbi. Ayrılık, duvarlarına çarparak düşüyor. Düşüyor. Düşüyor. Ne suya ne de toprağa varıyor.
İyi ki
"Ama seni tanıdım" dedi filmde kadın adama. Ama seni tanıdım. Ama seni tanıdım. Tanımasam...Ben ben olmazdım.
Ayna
Sevincine ayna olanlar oldu. Üzüntüsüne ayna olanlar da. Şimdi yalnız. Cesareti yok aynaya bakmaya.
Bahçe
Gerçek olmayacak düşlerin bahçesi benimkisi. Gölgesinde kimsenin oturmayacağı ağaçlarım, kimsenin koklamayacağı hanımellerim, kimsenin uzanıp yıldızlara bakmayacağı çimenlerim.
Yıldız
Masal dinleyecek yaşı çoktan geçmişti ilk kez bir sevdiği öldüğünde. Kendi masalını yazdı o yüzden. Her ölenin gökyüzünde bir yıldız olduğuna inandı.
Yarın
Gece bitsin diye bekledi. Bitti. Gün geçsin diye bekledi. Geçti. Bir ömür. Böyle geçti. Yarın olmadan.
Durunca
Durdukça korktu. Korktukça sustu. Sustukça durdu. Gecenin karanlığına dönüştü sonra. Yıldızsız bir gece artık.
Katil
Bir aşkı öldürdü kadın. Susarak uzun uzun. Ve çevirerek başını. Ve dokunmayarak. Çırpındı adamın kalbi. Çırpındı. Çırpındı. Sonra öldü.
Suskun
Sonra sustu. Söyleyecek sözü kalmadığında. Gösterecek gücü kalmadığında. Sustu. Susarak görünmez oldu.
Diğer
Madalyonun daima iki yüzü vardır. Bir bakarsın bildiğin yüzünde değil diğer yüzündesin. Yıllar, yollar, insanlar sonra... Hayat öğretir ve hatırlatır. Daima.
Gerçek
"Büyü bozulur sonunda. Mutlaka. Bozulmak üzeredir tüm büyüler. O yüzden büyülü olana inanmam" dedi kadın. Büyücüye.
Bağımlı
"Uzun zaman oldu ben bunları bırakalı" dedi. "Neden bıraktın?" " Çünkü şarkılar, romanlar ve şiirler çoğaltır aşkı. Dayanamadım."
Yalnız
Bazen çok güzel oluyordu. Bunu ondan başka kimse görmüyordu. Çok üzülüyordu. Bazen çok güzel oluyordu manzara. Kimseye gösteremiyordu. Çok üzülüyordu. Bazen çok neşeli oluyordu şarkı. Kimseyle birlikte söyleyemiyordu. Çok üzülüyordu. Bazen çok güzel kokuyordu balkondaki mandalina ağacı. Ondan başka kimse bilmiyordu. Çok üzülüyordu.
Bazen çok seviniyordu. Kendi kendine.
Bazen çok seviniyordu. Kendi kendine.
Mümkün
Bir zamanın geçmediği görülmemiştir, bir de ölümün olmadığı. Mutlak üç gerçeğin ikisi budur, değişmez olan. Kalan ne varsa mümkündür, üçüncü gerçek de budur.
Uzak
Çünkü kimi zaman birini kendinden uzak tutmanın tek yolu onun sana yaklaşmasına izin vermektir.
Dans
“Gözlerinle değil ellerinle gör. Ne tarafa yönlendiriyor erkek seni. Elini bıraktığı yerde buluyor mu döndüğünde? Ona tutunmadan durabiliyor musun dengede? Bırakabiliyor musun kendini? Düşünmeden, direnmeden yalnızca takip edebiliyor musun? Tüm bunları yaparken kendi ritmini korumaya devam edebiliyor musun?” dedi kadın. Kendi kendine. İlk dans dersinde. “Dans en güzel meydan okuma! “dedi adam. Kadına. İçinden.
Şans
Sıcak boğucu bir yaz gününde. Kayboldu. Bilmediği bir labirent şehirde. Her taraf duvar. Kapalı tüm kapılar. Tek renk gri. Yürüdükçe tükendi umudu ve arttı sıcakta susuzluğu. Sonra birisi bir kapı açıp su uzattı. Yetmedi elinden tutup denize giden yola çıkardı. O gün, o kapının ardından labirenti bilen bir dostun çıkması hayatın verdiği en güzel cevaptı. Yolu bulabilmek için önce kaybolmak gerekti. Anladı.
Strateji
Aklından geçeni sevdiğin birinin mesela...Öngörebilirsin. Kalbinden geçeni? Onu da belki. Peki tam köşeyi dönünce çarpışıp tanışacağını başka biriyle? Bunu öngörebilir misin?
Mahpus
Umutsuzdu. Kafesin içinde tükeniyordu ömrü. Dünyaya karışamadan. Kafesin kapısı açıldı sonra. Şaşırdı. Kapısı açık kafes, kafes olmaktan çıktı. Ama o cesaret edip açık kapıdan dışarı çıkamadı.
Teselli
Kimsenin geçmişten çıkıp gelmesi mümkün değildi aslında. Çünkü geçmişte bıraktığın yerde kalmazdı kimse.
Aniden
Uzun uzun düşündü. Rüyasında gördü bazen. İzledi uzaktan bıkmadan. O izlerken ve düşünürken ve dururken... Yoldan geçen biri, sırf canı öyle istedi diye uzanıp öpüverdi izlediğini. Hala düşünür. Olduğu yerde.
Sokakta
Gördü de görmemezlikten mi geldi? Yoksa hiç görmedi mi? Kimse bilemedi. Tek bildikleri yürüyüp gittiği.
Yoksun
Otogarlar, limanlar ve havaalanları. Adamın yalnızlığını en çok hatırladığı yerlerdi. Birinin de kendini karşılıyor olmasını hayal ettiği. Ve o hayalin hiç gerçekleşmediği. İşte bu yüzden, sevmezdi yolculuk etmeyi.
Zehir
Bazı adamlar ve bazı kadınlar...İçlerinde söyleyip de kurtulamadıkları cümlelerle yaşarlar. Durdukça mayalanıp zehire dönüşen sözcüklerle. İşte bu yüzden yazarlar. Çünkü yazmazlarsa yaşayamazlar.
İçinden
'İçinden konuşmaya başladıysan biriyle...Bil ki istesen de istemesen de kalbinde' dedi adam.
Sabah
"Dalgalı bir deniz bu karanlık boşluk" dedi kadın. "Etrafındaki ışıklar mutlu bir şehrin sokak lambaları" Kadın anlattı. Adam inandı. Geceydi. Karanlıkta kadının dediklerini görmek kolaydı. Sonra. Sabah oldu.
Kabul
Elini kalbine daldırdı adam. Kaburgalarının arasından tutup çıkardı atan kalbini. Elinde. Sıcak ve kanlı. Hiç acımadı canı. Elinde duran kanlı kalbini uzattı ve görmedi ya kadın. Kalbini yerinden söküp çıkartmaktan daha acıydı.
Kötü
En yakınındakinin bile içinde şeytanın varlığını sezdiğinde mi daha çok şaşırdı? Yoksa kendi içinde şeytanla karşılaştığında mı?
Hafıza
Bir şarkı çaldı sonra. Varlığını unuttuğu biri çıktı geldi içinde bir dehlizden. Gölgesi düştü kalbinin üstüne.
Keşke
"Yazmak için ve susmak için ilham verenler var hayatımda" dedi kadın." Sevmek için ilham verebilseydim keşke" dedi adam.
Yürümek
Uzanıp tuttu adam. Duramadı kadın. Durursa düşeceğinden korktu. Yürümeye devam etti o yüzden. Kadınla birlikte yürüyebilenler kaldı hayatında. Adam...
Ödün
"Denizkızı değilsen benzersiz de değilsin artık" dedi adam. Adamın yanında yürüyebilmek için vazgeçmişti oysa kadın denizkızı olmaktan.
Kuşbakışı
Uzaklarda anladı kendini daima. Çünkü yabancılar cesur olur her nedense. En çok kendilerine karşı.
Boyut
Küçücüktü kalbi adamın. O kalbe sığamadı bir türlü kadın. Genişti kalbi diğer adamın, o kalbi de dolduramadı tek başına kadın.
Nirengi
Yaşayıp giderken kendi halinde. Bildiği bir sokakta bilmediği birini gördü bir akşam. Damarlarında kanın aktığını hissetti onu görünce.
Aşk
Korktu adam. Çok sıkarsa avucundaki kelebeğin ölmesinden. Açarsa avucunu kaçmasından. Korktu. Sevdiğini böyle anladı.
Hesap
O adama söyleyemediği ne varsa başka adamlara söyledi. Ona kızamadığı kadar kızdı. Onu öpemediği kadar öptü. Ona bakamadığı gibi baktı. Kadın hesabını böyle kapattı. Adamın hiç haberi olmadı.
Sardunya
Saksıdaki sardunyadan daha iyi bilebilir misin hayatı? Çiçekleri sararan, solan, dökülen ve her defasında yeni çiçekler açan sardunyadan. Çiçekleri kururken bile kökleri hiç durmadan büyüyüp toprağa tutunan sardunyadan. Daha iyi bilebilir misin hayatı? Biliyormuş gibi yapma o zaman.
Karşılaşma
Öyküsü herkesin öyküsüne benzemezse diye üzülüyordu kadın. Öyküsü herkesin öyküsüne benzerse diye korkuyordu adam. Karşılaştılar.O kadar.
Nasıl?
Anlattı. Kalbinden ve aklından geçenleri. Sustu. İçinden geçen tüm sesleri ve sözleri. Yazdı. Bir cümleye bin anlam yüklemeyi deneyerek. Anlattı sonra yeniden. Sustu yeniden. Yazdı yeniden.
Bitti.
Bitti.
Yazık
Tarih sevip de kavuşamayan adamlarla kadınların öyküleriyle dolu. Ve de kavuşmak için bekleyen adamlarla kadınların öyküleriyle. O da kendini böyle bir öyküde sanıyordu. Sevdiği gibi sevildiğini hayal ederek kavuşmayı bekliyordu.
Konum
Dünyanın neresinde durduğunu görebilmek için kendine dünyanın dışından bakman lazım. Yapabilir misin?
Uzay
Bir çemberin üstünde dönüp duruyor. Ne kadar yürürse yürüsün hep aynı yere çıkıyor. Bu çemberi kendisi çizmişti. Nasıl hatırlamıyor?
Anlam
"Bir ihtimalin ihtimal olarak kalması sukutu hayale dönüşmesine yeğdir bazen" dedi adam. "Korkuyorsun yani" dedi kadın.
Şarkı
Yalnızlığını herkesi sevdiğinden daha çok seven bir adamı anlatıyordu, eski bir şarkıydı. Adam kendini bu şarkıdaki adam sanıyordu. Yanılıyordu.
Mutlu
Suskunluğu mutluluğuna işaretti. Suskundu, çünkü mutluluğu paylaşmak mutsuzluğu paylaşmaktan daha zordu. Senin mutsuzluğuna kendilerininkini anlatarak ortak olurdu insanlar. Ama mutluluğuna?
Yoksa
"Görmeden, dokunmadan, kokusunu duymadan sevebilir misin ki birini?" dedi adam. "Seviyorum işte" dedi kadın. "Peki ya aslında yoksa sevdiğin?" Yoksaydı kadın son soruyu. Daha birçok soruyu yoksaydığı gibi.
Korku
Korktu. Söz vermekten. Söz verememekten. Karşısındakinin söz vermesinden. Söz verememesinden. Bugünden. Yarından. Büyünün bozulmasından. Aslında büyünün hiç varolmadığını anlamaktan. Korktu. Bir anda. Gözlerindeki özlem, dudağındaki gülümseme, sesindeki heyecan söndü korkunca. Bir anda. Hiç özlememiş, hiç gülümsememiş, hiç heyecanlanmamış gibi yaptı o da. Usulca sırtını döndü korkularına da, yaşadıklarına da.
Adam
Mutlu etmek istedi adamı. Çok mutlu etmek. Varlığı adamın hayatında bir yaz rüzgarı gibi olsun istedi. Güneşli bir günde serinleyebilmenin güzelliği gibi. Varlığı adama huzur versin istedi. Onun olduğu yerde evde hissetsin kendini. Varlığı adama cesaret versin istedi, hayatın geri kalanına dair. Varolmak istedi yani. Adamın hayatında. Sevdiğini böyle anladı. Adamla ilgili hayaller kurduğunda.
Çarpıntı
Onu düşününce kalbi heyecanla atan bir adam vardı. Heyecanla atan kalbinin ritmi sesine, yürüyüşüne, nefesine de yerleşen bir adam. O ritim kadının sabahlarını aydınlık, günlerini neşeli, gecelerini tutkulu yaptı. Adamın gördüğü bildiği en güzel adam olduğunu sandı. Adamı güzel yapan kadına karşı duyduğu bu heyecan mıydı?
İç Sesleri
"Hiç özlemiyor mu?" diye düşündü denize kıyısı olmayan şehirdeki adam. "Çok özlüyorum" dedi içinden deniz geçen şehirdeki kadın. "Özlese arardı" dedi adam. "Sensiz de sevebilirim seni" dedi kadın içinden. Gece oldu sonra. Sonra gündüz. Sonra gece. Zaman dindirdi iç seslerini.
Kırık
Kırık bir plak gibi tekrar ettiği için kadın hep aynı teraneyi...Dayanamadı düşürüp kırdı adam, kadının ellerine verdiği camdan kalbini.
Yanlışlıkla
Akıp giderken yolunda... Yanlışlıkla söylenen bir cümle durdurdu, hayatı da konuşmayı da. Çünkü gerçek, en çok yanlışlıkla söylenen cümlelerde saklıydı. Bunu biliyordu anlatan da.
Kayıp
Sustu. Kendine verdiği sözleri tutamamanın yılgınlığıyla. Söylediği gibi olamamanın sıkıntısıyla. Sustu. Çünkü artık ne söylese yalandı.
Mahkum
Adamın cezası aşkını hoyratça kaybettiği kadının gözlerine her gün bakmak, ama ona dokunamamaktı. Kadının cezası aşkından vazgeçerek cezalandırdığı adamın gözlerine her gün bakmak, ama ona dokunmamaktı. Aşkları zindanları ve sığınaklarıydı.
Güzel
Ne kadın dünyanın en güzel kadınıydı, ne de adam dünyanın en güzel adamı. Ama adamın kadına, kadının adama bakışı... Dünyanın en güzel bakışıydı.
Hiçlik
Ne geçmişteki varlığına sevindi onun. Ne de bugünkü yokluğuna üzüldü. Uyanıp da hatırlamayınca rüya da kabus da birdi. İkisi de hiçti.
Söz
"Hep seveceğim seni" dedi. "Nasıl verebilirsin ki böyle bir sözü? Yarını nasıl bilebilirsin ki?" diye sordu karşısındaki.
Hiçlik
Artık sevilmediğini unutmak için. Artık sevmediğini göstermek için. Attı, ondan geriye kalan neredeyse her şeyi. Bir zamanlar sevildiğini hatırlamak için sakladı, onun okurken kenarına notlar yazdığı kitabı. Oysa ölmüş bir aşkın anısını hiçbir sözcük kurtaramazdı.
Af
'Mutsuz uyanmaktansa birlikte bir sabah daha, sensiz uyanmayı seçiyorum' yazdı kadın. Gitti. Uyanıp okudu adam. Anlamadı. Affetmedi. Vazgeçmek en cesur seçimdi. Bilemedi.
Bilgi
Biliyordu bu öyküyü. Başını. Sonunu. Bedelini. Biliyordu. Yaşayıp içinden geçmişti. Ama durduramadı karşısındakini. Herkes kendi hatasını yaparak öğrenirdi.
Mektup
"Bilmesem severdim hala" yazdı kadın. "Ama biliyorum şimdi. Aklından geçeni. Kalbinden geçmeyeni. Karmaşık göründüğünü. Basit olduğunu. Tanıdıkça silikleşen bir ruhu sevemem ki" Rulo yaptı mektubu. Şişenin içine yerleştirdi. Bıraktı şişeyi. Adamın evinin önünden. Denize. Adama ilk mektubuydu.
Boşuna
"Eğer değiştirmeyecekse sonucu, neyin neden olduğunu bilmenin faydası var mı?" diye sordu kadın. "Yok" dedi adam. Şaşırdı bilmek istemeyen bir kadının varlığına.
Parça
Onlarca doğru tek bir noktada kesişti uzayda. Her birinin nereden gelip nereye gittiğini bilen tek bir nokta. Hepsinin sırdaşı ve aslında hepsinin bir parçası.
Uzun zaman olmuştu, sarışın genç kadın aslında bir nokta olduğunu anlayalı.
Uzun zaman olmuştu, sarışın genç kadın aslında bir nokta olduğunu anlayalı.
Kumru
Bir kumru kondu pencerenin pervazına. Evin içine girdi girecek. Gözlerini kocaman açıp baktı kumruya küçük kız. Ne yapsa bilemedi. "Haber var" dedi dedesi. "Bir haber, bir sevdiğimizden. Bu kumru onun müjdecisi"
Bir kumru şimdi başka bir pencerede. Dedesi yok. Genç kadın şaşırınca hala kocaman açıyor gözlerini. "Bir haber var" diye düşünüyor. " Bir sevdiğimden"
Bir kumru şimdi başka bir pencerede. Dedesi yok. Genç kadın şaşırınca hala kocaman açıyor gözlerini. "Bir haber var" diye düşünüyor. " Bir sevdiğimden"
Unutamamak
"Sevinecek beni görünce" diye düşündü. Kapıyı çaldı. Kimse açmadı. Kapının ardındaki artık yoktu. Unutmuştu.
Kalmak
Kızgındı. Kırgın. "Keşke ölseydin" dedi. Oysa sevilirken ölenler, geride kalanın ömrü boyunca özlenirdi. Ve özlemek en derin acıydı. Bilemeyecek kadar gençti.
Katmer
O kadar çok ölüm gördü ki üst üste. Her biri bir başka sevdiği. Acı katmerleşti yüreğinde. Acı hiç katmerleşir mi?
Koridor
Hastanenin koridorinda, yan yana iki koltukta. Birbirini tanımayan iki kadın. Ağladı sessizce. Doğuramadığı için biri, doğuracağı için diğeri.
Karşılaşma
Kötü sözler hiç söylenmemiş gibi. Kalpler kırılmamış, akıllar şaşmamış gibi. Zaman silmiş tüm öfkeli fotoğrafları. Geriye tanıdık bildik bir yüze duyulan yakınlık kalmış sadece. Şimdi. Tam da burda. Kadınla adam karşı karşıya. Durmakla gitmek, selam vermekle vermemek arasında.
Ortak
İki kadındılar. İlk bakışta birbirine hiç benzemeyen. Biri anlatmıştı hikayesini. Diğeri anlatmamıştı. Anlaşılmak için anlatmasına gerek yoktu. Çünkü aynı hikayenin içinden geçen kadınlar birbirlerini daima bulup anlarlar.
Yabancı
"Tanıdıkça daha çok seversin hani. Daha içten. Bilerek ve isteyerek. Tanıdıkça daha yakın hissedersin" dedi kadın. "İşte öyle olmadı. Tanıdıkça daha yabancı oldu bana. Tanıdıkça daha uzak hissettim. Daha fazla tanımak, bilmek istemiyor kalbim"
Tesadüf
Geceydi. Kalabalıktı sokak. Yan yana geçtiler farklı yönlerden gelip. İki kadın. Aynı adamı sevdiklerinden habersiz. Geçip gittiler. Farklı yönlere.
Dilek
Gözlerinin içine baktı kadının. "Çok özlesin beni" dedi içinden. "Bu anı hep hatırlasın"
Hatırladı kadın sonra. Özledi de. Ama sevmedi.
Hatırladı kadın sonra. Özledi de. Ama sevmedi.
Nokta
Sesini duydu. Yüzünü gördü. Sevinmedi. Üzülmedi. Bir yabancı bile değil sanki karşısındaki. "Bu muydu yani? Sevmişim ben bunu ve özlemişim öyle mi?" Garipsedi kendini.
Bir martı uçtu sonra. Kalbi çarptı mutlulukla. Martı adamın uyandıramadığı tüm duyguları uyandırdı kadında.
Sonrası... Keşfetmek için bakmak yeniden dünyaya.
Bir martı uçtu sonra. Kalbi çarptı mutlulukla. Martı adamın uyandıramadığı tüm duyguları uyandırdı kadında.
Sonrası... Keşfetmek için bakmak yeniden dünyaya.
Ortak
Birini bıçakladı katil. Uzanıp aldı bıçağı katilin elinden. Sildi. Sakladı.
Cinayeti o işlemedi. Masum mu öyleyse?
Cinayeti o işlemedi. Masum mu öyleyse?
Yok
Fotoğraflara baktıkça inceldi dudakları. Çizgiye dönüştü. Büyüdü gözleri. "Birini özlemenin bin yolu var" dedi. " Özlememenin bir yolu var mı?"
Avlu
Her sokağı birbirine benziyordu kentin. Dar. Beyaz. Taş. Birbirine benziyordu renkli kapılar. Ama kapıların ardındaki avlular... Her biri başka bir sürpriz.
Kapıların ardındaki avlular. Adamlar ve kadınlar içlerinde. Adamların ve kadınların içinde. Avlular.
Kapıların ardındaki avlular. Adamlar ve kadınlar içlerinde. Adamların ve kadınların içinde. Avlular.
Karar
"Sevmeye karar verebilir misin? Karar verdiğin için birini sevebilir misin?" diye sordu. "Ben sevdim" diye yanıtladı kendi sorusunu. "Ondandır şimdi kolay vazgeçişim"
Sürpriz
Tesadüf diye birşey yoktu. Telefon tam çalması gerektiği anda çaldı. Adamın sesini tam duyması gerektiği anda duydu. Şehir daha güzel bir yer oldu. Ahizeden hayata umut aktı.
Unut
"Herşeyi hatırlıyor olmak benim lanetim" dedi. Unutmak için başka bir kadını öpmesinden önceydi.
Terk
Her köşebaşından "Acaba karşıma çıkar mı?" düşüncesiyle dönüyordu kadın. Her yanından geçene onu görmekten korkarak ve onu görmeyi umarak bakıyordu. "Belki beni görüyordur uzaktan" diye düşünerek yürüyordu. Adamın semtindeydi, ama adam o semti bırakıp gitmişti. Bilmiyordu.
Seçim
"Kalbimi çıkarıp eline verdim. Sana emanet ettim. Ve sen duvarlara çarptın kalbimi. Yere atıp çiğnedin" dedi. Karanlıktı gözleri. İnanmaz bakıyordu. Bir kabustan uyanmak ister gibi.
"Vermeseydin" dedi karşısındaki. "Vermeseydin" Sırtını dönüp gitti.
"Vermeseydin" dedi karşısındaki. "Vermeseydin" Sırtını dönüp gitti.
Mutlu
Son kırk yılın en sıcak gününü yaşıyordu şehir. Akşamdı. Trafik tam bir keşmekeşti. Şehirliler hep beraber çıldırmak üzereydi. Ama adamın umrunda değildi. Ritm tutuyordu direksiyonda. "Sana yemek yapıyorum, gel" demişti kadın. Hayatı güzelleşmişti. O bu şehrin en mutlu adamıydı şimdi.
Neden
"Razı oldum ben" dedi. "Beni sevmeyen birine. Razı oldum" Susup derin bir nefes aldı. Ağlamamak için. "Razı oldum. Ondandır şimdi neden diyemeyişim. İtiraz edemeyişim. Bunu kendime ben yaptım"
Belki
Şiir yazıyormuş adam. Onu düşünerek de yazar mı acaba? Söyler mi onu düşünerek bir şiir yazarsa? O gidince peki? Kendilerine yazıldı zanneder mi başka kadınlar o şiiri?
Sonra
Küçüktü. Küçük ve aydınlık. Ağaçların arasından gökyüzüne bakan bir balkon. En çok balkonunu sevmişti evin. En çok gözlerini sevmek gibi bir adamın. Sardunyalar aldı balkona. Bir de beyaz koltuk, balkon kadar küçük. Kıvrılıp kitabını okuyacağı akşamları.Beyaz saksılarda mutlu oldu sardunyalar. Beyaz koltukta çok mutlu oldu kadın. Bir adamın en çok gözlerine bakınca mutlu olmak gibi. Ara ara geçiyor o evin önünden hala. Arkada avlunun üstünden gökyüzune bakan bir balkonu var biliyor. O küçük balkonu özlüyor. Kaybolmuş bir adamın gözlerini hala özlemek gibi.
İlk Gün
Gün uzadı sanki. Hayat yavaşladı. Büyük bir boşluk, içinde. Ne yapacağını bilmeme hali. Kaybolmuşluk duygusu. Kendi evinde yabancı."Ne yapsam bu akşam?" diye düşündü. "Sahi ondan önce hayat nasıldı? Ne yapardım ben akşamları?"
Açık
"Belki de ortada anlaşılacak bir şey yok" dedi adam diğer adama. "Nasıl yani? Hiç mi gizli anlamı yok bu yaptıklarının, yapmadıklarının, söylediklerinin, söylemediklerinin?" "Yok belki de" dedi adam. "Her şey sadece göründüğü, söylendiği gibi. O kadar. Bu kadına ilişkin bir giz yok" Hikayeyi çözmüş olmanın güveniyle gülümsedi.
Olmak
"Gitmek için yollara düşmene gerek yok, biliyorsun değil mi?" dedi yaşlı adam. Biliyordu kadın. Ama bildiğini yapamıyordu. Bir gün, bir yolun sonunda yaşlı adam gibi olabilmeyi diledi. Bildiğini yapabilmeyi, bilmediğinde kabul edebilmeyi.
Yabancı
Uzağa gitti kadın. Yabancı olmaya. Dilini bilmediği bir yere. Sokaklarını bilmediği. Onu bilmedikleri bir yere.
Uzağa gitti kadın. Kendine ve adama uzaktan bakmaya. Yakından bakınca göremediklerini görmeye.
Uzağa gitti kadın. "Uzaklara giden değişmeden dönemez" dedi adam gittiğini duyunca kendi kendine.
Uzağa gitti kadın. Kendine ve adama uzaktan bakmaya. Yakından bakınca göremediklerini görmeye.
Uzağa gitti kadın. "Uzaklara giden değişmeden dönemez" dedi adam gittiğini duyunca kendi kendine.
Akıl
"Akıl yürütmek gerçeğin üstünü bir örtü gibi örtebilir" dedi yaşlı adam. "Peki ne yapacağım gerceği anlayabilmek için?" dedi genç kadın. "Aklın anahtarını çevireceksin kilidinde ve kilitleyeceksin onu. Gerçeği kalbinde sezene dek"
Denedi kadın. Sezebildi mi gerçeği? Bir kendisi bir de Tanrı bilir.
Denedi kadın. Sezebildi mi gerçeği? Bir kendisi bir de Tanrı bilir.
Dost
"Su yolunu bulur" dedi adam.
Kalpten severdi kadını. Başka bir zamanın varlığını hatırlatıyorlardı birbirlerine. Çocukluğun, gençliğin. Başka sevinçlerin ve kaygıların. Hepsinin gelip geçtiğini hatırlatıyorlardı. Bu ânın da geçeceğini. Sustular. Güldüler. O kadar. Tüm bunları anlamak ve anlatmak için konuşmaya gerek duymayanlardandılar.
Kalpten severdi kadını. Başka bir zamanın varlığını hatırlatıyorlardı birbirlerine. Çocukluğun, gençliğin. Başka sevinçlerin ve kaygıların. Hepsinin gelip geçtiğini hatırlatıyorlardı. Bu ânın da geçeceğini. Sustular. Güldüler. O kadar. Tüm bunları anlamak ve anlatmak için konuşmaya gerek duymayanlardandılar.
Karşılıksız
Bekledi kadın. "Gel" demesini, "gitme" demesini... Adam da bekledi, kadının beklememesini.
Koşulsuz
Hiçbir şey gelmiyordu elinden adamın. Gözyaşlarına kıyamadığı tek kadın ağlıyordu karşısında çaresiz. Sustu adam. Soru sormadı. Ve aslında elinden gelenin en iyisini yaptı.Uzanıp elini koydu kızının omzuna. Birlikte sustular. Gözyaşları bitene kadar.
Onlardan Biri
Rafın önünde durdular. Parfüm şişeleri, farklı farklı. Uzanıp birini aldı kadın. "Bunu denesene" dedi. "En sevdiğim". Denemedi adam. Almadı o parfümü. Kim bilir hangi tende sevmişti kadın o parfümü? Kim bilir hangi tende seviyordu?
Yara
Çünkü kadınlar bir yarayı iyileştirmekte olduğu gibi derinleştirmekte de ustadırlar. O yüzden birbirlerinden korkarlar.
Dil
'Olur' dedi kadın. 'Üzüldüm olmaz demene' dedi adam. Aynı dilde konuşan iki insan birbirini nasıl anlayamazdı?
Gerçek
Uzaktan sevdiği genç bir şair vardı kadının. Adamın sözcüklerine ve tutkusuna hayrandı. 'Beni sevsin isterdim' dedi diğer kadına. 'Farkıma varıp bu şiirleri bana yazsın' Oysa güzel şiir yazardı, ama güzel sevemezdi adam. Sevdiği tüm kadınları ağlatırdı.
Yanlış
Üzüldü kadın.
Söylenebilecek en dokunaklı cümleyi söylüyordu adam ona. Sevilebilecek en güzel şekilde seviyordu. Ama istediği adam o değildi. Bilmiyordu.
Söylenebilecek en dokunaklı cümleyi söylüyordu adam ona. Sevilebilecek en güzel şekilde seviyordu. Ama istediği adam o değildi. Bilmiyordu.
Mümkün
'Birini ne kadar düşünebilirsin?' dedi adam diğer adama. Bir çift boş bakış oldu aldığı yanıt. 'Uyanık olduğum her an onu düşünüyordum. Ve uyurken de rüyamda onu görüyordum. Mümkün mü böylesi?'
Aldırmadı diğer adam. Çünkü mümkün değildi.
Aldırmadı diğer adam. Çünkü mümkün değildi.
Sabah
Kimi şehirler sadece gece güzeldir. Sabah olunca kaybolur büyüleri. Kimi şehirler sadece gündüz güzeldir. Akşam olunca silinir sesleri. Kimi şehirler gece başka güzeldir, gündüz başka. Her sabah ve her akşam şaşırtırlar içindekileri.
Kimi adamlar... Kimi kadınlar...
Kimi adamlar... Kimi kadınlar...
Merak
Bilmekten yorgundu kadın. Hiç bilmediği âna geri dönmek istedi. Adamın gözlerine bilmeden baktığı âna. Merak ve heyecanla. Artık çok geçti. Çünkü akıl unutabiliyordu öğrendiğini, ama kalp taşıyordu bir köşesinde cam kırığı gibi.
Söz
Cami avlusunda. İki alyans vardı sol elinin yüzük parmağında. Biri kendinin, diğeri musalla taşında yatanın. Hayat arkadaşlığına dair verilen söz, bir hayatın bitmesiyle bitmişti. Dünyanın tüm acısı geriye kalanın omuzlarındaydı şimdi.
Kapı
Serin bir avlu mu var bu kapının ardında? Aydınlık bir bahçe mi? Sadece loş bir ev mi? Kapıyı çalmadan bilmek mümkün mü? Çalarsan içeri girmek mümkün mü?
Şaşkın
Uzaklardandı adam. Kadının yaşamadığı bir denizden ve topraktan. Bilmediği bir dilden. Ne yapsa başkaydı ve bu yüzden aşık olunasıydı. Aşk merakla başlar öğrenmekle biterdi, kadının bilgisi buydu. Bilmediği bir denize atlar gibi bıraktı kendini. Ve öğrendi. Ve öğrendikçe daha çok sevdi. Ne kadar öğrense de hep biraz yabancı kaldı adam. Kadın bunu da sevdi.
Bitmedi. Her sabah adamı hala yanında bulmanın şaşkınlığıyla uyanıyor kadın şimdi.
Bitmedi. Her sabah adamı hala yanında bulmanın şaşkınlığıyla uyanıyor kadın şimdi.
Doğru Zaman
Daha önce karşılaşabilirlerdi ya da daha sonra. Ama öyle olmadı. Çünkü her karşılaşma tam olması gereken zamanda gerçekleşir aslında. Karşılaşanlar bunu bilmese de.
Yumak
"Peki nasıl bitti?"
Çözmeyi sever kadınlar. Sanki düğüm olmuş bir ip hep kucaklarında. Ucunu bulup düğümlerini çözecekleri. Sarıp bir yumak yapıp karşılarında oturana verecekleri.
"Bir fotoğrafını gördüm" dedi adam. "Tesadüfen. Bir arkadaş grubuyla. Yanında genç bir adam. Bana hiç benzemeyen. Uzağa bakıyor adam. O ise adama. Merak ve heyecanla. Gözleri parlıyor denir ya hani. Gerçekten parlayarak gözleri.O fotoğrafı görünce hatırladım. Bana da öyle bakmıştı. Artık öyle bakmıyordu, farkettim. Bir daha aramadım"
Düğüm çözüldü. Ne yapacağını bilmediği bir yumak kadının kucağında.
Çözmeyi sever kadınlar. Sanki düğüm olmuş bir ip hep kucaklarında. Ucunu bulup düğümlerini çözecekleri. Sarıp bir yumak yapıp karşılarında oturana verecekleri.
"Bir fotoğrafını gördüm" dedi adam. "Tesadüfen. Bir arkadaş grubuyla. Yanında genç bir adam. Bana hiç benzemeyen. Uzağa bakıyor adam. O ise adama. Merak ve heyecanla. Gözleri parlıyor denir ya hani. Gerçekten parlayarak gözleri.O fotoğrafı görünce hatırladım. Bana da öyle bakmıştı. Artık öyle bakmıyordu, farkettim. Bir daha aramadım"
Düğüm çözüldü. Ne yapacağını bilmediği bir yumak kadının kucağında.
İşaret
Az konuşurdu. Konuşamadıklarını yazardı. Yoldayken en çok. Uzak bir şehirdeki kadına mektuplar. Otobüslerde yazılmış çoğu. Sürekli gidenden hep kalana.
"Dolunay var" diye yazdı kadına. Bir gece. Uzaktayken. "Dolunay var gökyüzünde. Baktığım herşey gibi dolunay da sen demek şimdi. Ne zaman senden uzakta baksam dolunaya seni düşüneceğim. Ve bir gün birlikte bakacağız her dolunaya. O güne dek. Her dolunayda seni özleyeceğim. Sen de dolunaya bakıp beni özlüyorsun bileceğim."
İşaretleri bulurdu kadın. Adamı sevdiği gibi, onun bıraktığı işaretleri de severdi.Her dolunayda gökyüzüne bakıp adamı özledi.Kırk bir yaşında bir dolunay gecesi, başka bir adam tutarken aşkla elini. Dolunaya bakarak yattığı yerden. Hayata yumdu gözlerini.
"Dolunay var" diye yazdı kadına. Bir gece. Uzaktayken. "Dolunay var gökyüzünde. Baktığım herşey gibi dolunay da sen demek şimdi. Ne zaman senden uzakta baksam dolunaya seni düşüneceğim. Ve bir gün birlikte bakacağız her dolunaya. O güne dek. Her dolunayda seni özleyeceğim. Sen de dolunaya bakıp beni özlüyorsun bileceğim."
İşaretleri bulurdu kadın. Adamı sevdiği gibi, onun bıraktığı işaretleri de severdi.Her dolunayda gökyüzüne bakıp adamı özledi.Kırk bir yaşında bir dolunay gecesi, başka bir adam tutarken aşkla elini. Dolunaya bakarak yattığı yerden. Hayata yumdu gözlerini.
Bıçak
"Bir bıçak olsaydı keşke elimde" diye düşündü."Böyle pervasız duruyor ya karşımda, böyle acımasız. Bıçağı saplasam kalbine ve çevirsem yavaş yavaş. Çeliğin soğukluğunu hissetse önce, sonra acıyı, sonra kendi kanının sıcaklığını.Şaşırsa bunu benim yapabilmeme. Bana sözcüklerle ve susarak yaptığının aynısını bıçakla yapsam. Benim çektiğim acıyı çeker mi? Benim acım diner mi?"
Bıçağı yoktu adamın. Olsa da kimseyi bıçaklayamazdı. Kadını bırakıp çıkıp gitti. Başka türlüsü mümkün değildi.
Zırh
Kusursuzdu kadın. Saçı, makyajı, elbisesi, ayakkabısı, aklı, gülüşü, dansı ve duruşuyla... Kusursuzdu. Kusursuzluğu kusurlu bir adamın içinde açtığı yaraya zırhtı.
Falda Çıkmak
"Uzun boylu, uzun saçlı, sarışın bir adam görüyorum" dedi adam kahve fincanına bakıp. " "Sıkı sıkı sarılıyor sana, hiç bırakmıyor" Gülümsedi kadın. Bir grup genç insandılar masada, fallara gülüp geçen.
Uzun yıllar sonra " O gün anladın sandım" dedi adam. " Falda kendimi tarif ettiğimi, sana aşık olduğumu"
Sustu kadın. Anlamamıştı. Sevdiğini söyleyebilen başka adamları sevmişti. Yıllar geçmişti.
Şiir Olmak
Çok düşünmüştü bu anı. Bir daha görebilmeyi kadını.Yalnız kalabilmeyi.Onu nasıl düşlediğini anlatabilmeyi. Haftalardır.
Şimdi karşısındaki koltukta oturuyordu işte kadın.Üstünde montu, kucağında çantası. Her an kalkıp gidecek gibi.
Doğru sözcükleri bulamıyordu adam, susuyordu. Konuşmazsa kadın gidecekti. Biliyordu.Kalkıp bir kitap aldı kitaplıktan, bir sayfası işaretli.Cemal Süreya şiirleri. Kadının kucağına bıraktı kitabı. "Bu şiir sen demek"dedi. Kaçtı içeri.
Kadın açıp okudu o sayfayı. Adamı o anda sevdi. Çantayı yere bıraktı, montunu çıkarıp kapının yanına astı. Adamın hayatında kaldı.
Rüya Olmak
Terastaki şezlongta uyuyordu genç adam. Kalabalığın, müziğin, eğlencenin ortasında. Yüzünde hafif bir gülümsemeyle. Henüz tanıyordu genç kadın onu, merakla izliyordu gecenin başından beri. Daha önce hiç içinde olduğu kalabalığa aldırmayan birini tanımamıştı. Uyurken gülümseyen birini. Fotoğrafını çekti adamın.
Yıllar sonra bir kitabın arasından düştü o fotoğraf. Bakıp gülümsedi genç adam. "Nasıl da uyumuştun o gürültüde" dedi genç kadın. "Rüyamda seni görüyordum, o kadar mutluydum ki"
Duyduğu en güzel cümleydi bu genç kadının, kendisine dair.
Hiç unutmadı.
Bumerang
Tek bir cümle söyledi kadın. Zehir gibi. Karşısındaki kadını yaktı o zehirle. Sakince tadını çıkardı o anın, birinin canını acıtacak güce sahip olmanın.
Bilmiyordu ki verdiği mutluluk da mutsuzluk da dönüp onu bulacaktı. Ebedi kural buydu.
Kısa
"Mesela ince dudaklılar inatçı olurlar" dedi radyodaki ses. Kadını düşündü adam o anda. İnce miydi dudaklari? Hatırlayamadı bir türlü. Bakmamıştı demek, öpmüştü sadece.
İlk Ve Son
İlk ve son olmasını diledi adam bu ilişkinin. Mutluluktan. O kadar mutluydu ki o ilişki son ilişkisi olsun ve sonsuzluğu olsun diledi. Başka bir ilişki yaşamasın, o ilişkide, o anda kalsın.
İlk ve son olmasını diledi kadın bu ilişkinin. Mutsuzluktan. O kadar mutsuzdu ki bu son mutsuzluk olsun istedi. Bir daha böylesiyle hiç karşılaşmasın. Bu bir istisna olsun, benzeri olmasın.
"İlk ve son olmasına" dediler kadehlerini kaldırdıklarında. Bir akşam bir dost sofrasında.
İlk ve son olmasını diledi kadın bu ilişkinin. Mutsuzluktan. O kadar mutsuzdu ki bu son mutsuzluk olsun istedi. Bir daha böylesiyle hiç karşılaşmasın. Bu bir istisna olsun, benzeri olmasın.
"İlk ve son olmasına" dediler kadehlerini kaldırdıklarında. Bir akşam bir dost sofrasında.
Teğet Geçmek
Geometride bir doğrunun kendi yolunda ilerlerken karşısına çıkan çembere tek bir noktada dokunup yoluna devam etmesine teğet geçmek denir. Birisi başka birisinin hayatına teğet geçer bazen.
Bir doğru ile bir çember için uzaydaki diğer iki seçenek de hiç karşılaşmamak ya da doğrunun çemberi iki noktada kesip yoluna devam etmesidir. Başka bir seçenek yoktur. Doğru ile çemberin önceden yazılmış bir kaderi vardır.
Susmak Ve Durmak
Söyleyecek yeni bir sözün yoksa susmalı mısın? Gidecek yeni bir yol yoksa durmalı mısın?Bir süre sussan ve dursan yeni bir 'ben'e varır mısın?
Bir Varmış
Yokluğu da varlığı da acı verenler var. Yokluğu da varlığı da mutluluk verenler. Yokluğu acı, varlığı mutluluk verenler. Yokluğu mutluluk, varlığı acı verenler. Zamanın içinden geçip birinden diğerine dönüşenler. Peki senin varlığın ve yokluğun? Kime, ne hissettiriyorsun?
Körlüğü Seçmek
Gözlerini sıkıca yumduğunu unutup 'ben neden göremiyorum' diye şikayet ediyordu bazen. Acaba çok uzun süre kapatınca gözlerini, unutuyor mu herkes ilk kapattığı anı? Bilerek ve isteyerek gözlerini kapattığını?
Tuzak
Benim kendime en büyük tuzağım kalbe değil akla aşık olmam. Kalpsiz akıldan daha tehlikelisi var mı?
Soru
"Yakan, yıkan, yok eden değil kendinden her gün daha da güzel birşeyler var eden bir duygu olmalı aşk dediğin. Ölüm gibi değil, yaşam gibi.Değil mi?"
Adam sordu. Kadın sustu. Aşkı bilmiyordu.
Adam sordu. Kadın sustu. Aşkı bilmiyordu.
Asla
Bir yerde birinin adamın sesini, bakışını özlediğini bilirken. Ona ait olduğuna inanırken belki de bekleyeni... Ve kadın asla 'benim' bilmemişken adamı.Nasıl dokunabilirdi ki ona?
Öykü
Kadının öyküsünü yazacaktı adam. Sonunu öğrenince. Kadının öyküsünü yazacaktı.Yazamadı. Çünkü kadın bir masaldı.
Göl
Ben şimdi üstüne yağmur yağan bir göl gibiyim. Ne kadar bakarsan bak ne içimi görebilirsin ne de kendi aksini. Damlalardan ibaretim ve damlalarla çoğalıyorum şimdi. Yağmur dinince gel, beni ve kendini görebilmek için.
Eksik
Doğru olmaktan en çok söz edenin en yanlış, ahlaktan en çok söz edenin en ahlaksız olması tesadüf mü?
Arafta
Uzak. Yakın. Uzak. Yakın. Uzak. Yakın. Uzak. Yakın. Uzak. Yakın. Uzak. Yakın. Uzak. Yakın. Uzak. Yakın. Uzak. Yakın. Uzak. Yakın. Uzak. Yakın. Uzak. Yakın. Uzak. Yakın. Uzak. Yakın.
Yazması bile yorucu. Ya yaşaması?
Yazması bile yorucu. Ya yaşaması?
Aşka Dair
Mutlu olunca gelse aklına, içini kıpırdatan her an onu çağrıştırsa. Yazı yazma isteği uyandırsa içinde, yıllar sonra sözcüklerle oynama cesareti. Merak uyandırsa başka dünyalara dair. Daha çok dinlesen her sesi, durup baksan akşamüstü Boğaz'ın üstünde uçan sığırcıklara, akşam rüzgarı tenine değince onu düşünüp gülümsesen. Bunların hepsi sana dair aslında. Sonra elini uzatınca tutmasa elini ve görünce tanımasa seni. Bu da ona dair.
Peki geriye kalan boşluk duygusu? O kime dair?
Tanışmak
Birini ne zaman gerçekten tanır insan? İlk kez uzun uzun konuştuğunda mı? İlk kez sarıldığında mı? İlk kez kalbini kırdığında ya da ilk kez kalbi kırıldığında mı? İyi günde mi? Kötü günde mi? Elini sıkıca tuttuğunda mı? Elini usulca bıraktığında mı?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)